13 Ağustos 2015 Perşembe

ÖĞÜT

  Yaptığın şey her ne ise;
  Emeğine değer vermeyen insanların yıpratıcı eleştirilerine göğüs germek zorunda değilsin. Dinlemek istemiyorsan, sustur onları.
  Hiç kimsenin, yoluna taş koymasına fırsat verme. Senin fikirlerini ve övgülerini önemsediğin insanların sözlerinin, özde hiç de önemi olmayabilir.
  Ayrıca seni seven, sevdiğini sanan ya da senin sevdiğin herkes senin mutluluğunu canı gönülden istiyordur diye bir kesin hüküm yok. Onları hayatında barındırmaya devam etmek için yeterli ve geçerli sebeplerin varsa sustur onları. 
  Bir işte öncelik herhangi bir masuma zarar vermemek ise, ikinci sırada süreçten ya da sonuçtan keyif almak yer alıyor olmalı. Başarılı olarak nitelendirilecek, toplumun beğenisini kazanacak ya da birilerine faydası dokunacak bir sonuç ise bana göre yan ürün.
  Zaten kendini memnun etmeyi bilen insan, mutlu insandır. Mutlu insan ise ihtiyaç duyulan şeyin kendisi değilse bile o anın lezzeti olur. Mutlu insan kendine güveni olan, kendisi olmaktan memnun olan, kendini seven insandır. Böyle bir insanın kime, nasıl zararı dokunabilir?
  Herkes fedakar olacak diye de bir kural yok. Yapabiliyorsan ne hoş, ne güzel. Ancak hiçbir karşılık beklemeden yapamıyorsan iyilik yapma. Kötülük zaten yapma ama nötr ol daha iyi.
   Vefayı ise iyilik olarak görme. Vefa borçtur.
 
  

  

7 Ağustos 2015 Cuma

MİNİĞİME MEKTUP -1

 Aldığı tek bir nefes ömrümden kıymetli oğlum. İpek dokunuşlu minik parmakları ile yanaklarımda yeniden güller açtıran, kahkahası ile ruhumu doyuran, yufka yürekli, merhametli yavrum. Neşesi yaşam gayem, tek bir gözyaşı ile kalbimi delip geçen minik oğlan.  Dilimden dökülen sevgi sözcükleri senden önce nasıl yalan, nasıl niteliksiz, nasıl da sahipsizmiş meğer. Dünya üzerinde aşk gerçekten varsa eğer, bundan daha derin nasıl yaşanabilir?

YÜREĞİNİ TEMİZ TUT

 Sevgi soluyup nefret kusanlardan uzak dur. Onlar karabasan gibi çöker gündüzlerine. Gecenin karanlığından emdikleri koyu renkler ile boyarlar gözbebeklerini. Pembesini ve beyazını kaybeder hayallerin. Ruhun sıkılır.. çığlık atmak ister duyuramazsın sesini. Baktığın tüm insanlar birer canavar olur, göremezsin kalplerinde yanan ateşi. Sevdiklerinin yumuşacık elleri dikenlerle kaplanır, acıtır tenini, acıtmak istersin tenlerini. 
 Güneşini öfke balçıklarıyla boğanlardan uzak dur. Öğrenemezsin onlardan insan olmayı, şefkati, yaşamayı.. Onlar, derinlerde gizlediğin tüm güzelliklerden uzaklaştırır seni. Sen umut dağıtıp sevgi fısıldayanlarla, yüzünde gülümseme eksik olmayanlarla, en çok da sabredenlerle dost ol.. 

3 Ağustos 2015 Pazartesi

NEDEN YAZIYORUM?

 Bazen kafamın içerisinde koşturup duran kelimelerin, bir kalenin yapı taşları olduğunu düşünüyorum. Yan, yana; üst, üste sıraladığımda, ruhumu korumaya alan; muhafızı sevdiklerim olan, acemi işi bir kalenin.. Bakabilen insanların ardında temiz bir yürek; bakmasını bilmeyenlerin ise çarpık, çurpuk, yıkılmaya yüz tutmuş gibi duran duvarlarını gördüğü bir kalenin..
 Özellikle de ne zaman bir kitap okusam, hele ki az biraz düşünmeye sevk eden türden, bu yaramaz kelimeler ortaya çıkıyor ve bir takım diyaloglar, monologlar birbirini izleyip duruyor. Elimin altında onları yazıya dökebileceğim herhangi bir araç varsa ne mutlu; biraz yazıp rahatlıyorum. Yoksa uykusuz gecelerimden biri daha başlıyor demektir.
 Yine de yazdıklarımı okuyanlar, satırlarda beni bulmayı beklemesinler. Benden kastım; hayatım. Çünkü yazılarımın kahramanı ben değilim. Olamam da. Zira öyle okumaya değer, ilgi çekici şeyler yaşamıyorum. İşten eve, evden işe; kalan zamanda da eş, dost ile sıradan bir hayat süren, sıradan bir insanım. Hikayelerimde; belki duygularıma bir vücut çiziyorum, o kadar.

MERHABA

 Geçmiş bilmem kaç Ağustos'ta, hatta Eylül'de ve dahi Ocak'ta olduğu gibi bu Ağustos'ta da yazmaya yeniden başladım. Belki bu da bir önceki bilmem kaçıncı merhaba yazım gibi yarım kalacak ama hiç fark etmez. Yarım bırakmak bitirmenin olmazsa olmazı. 
 Yeniden merhaba