1 Eylül 2016 Perşembe

VEDA 37 (Berna)

 Durumu kritik demek. Kritik. Bir ayağı çukurda yani. Hangimizin değilse! Umurumda olup olmadığını sorgulayamayacaktım. Yorgundum, terlemiştim, leş gibiydim. Yine de ameliyathanenin önünde oturmuş öylece bekliyordum. İçeriden gelecek olumlu bir cevabı değil. Öldüğü haberini hiç değil. Sadece bir an önce bitmesini.
 Saat dörde geliyordu. Henüz kimseyi aramamıştım. Nasılsa sahnesi geldiğinde herkes üzerine düşen role bürünecekti. Şimdilik senaryo benim elimdeydi. Uyusunlar istiyordum. Sıcak yataklarında dertsiz, telaşsız uyusunlar. Sabah olunca haber verecektim.
  Oktay’dan önce küçük bir çocuğu daha almışlar içeri. Kolu alçıda bir adam ile birlikte çocuğun yakınları olduğunu sandığım üç-beş kişilik bir grup vardı. Saatlerce ağladılar. Durmaksızın, soluklanmaksızın, hiç konuşmaksızın sadece ağladılar.  Sabaha karşı ameliyathanenin kapısı açıldı. Alnında bonenin bıraktığı şerit şeklinde baskı izi olan, doktor olduğunu sandığım, zayıf, uzun boylu bir adam dışarı çıktı. Ağlaması kesilen grup, ani bir hareketle adamın etrafını çevreledi. Sessizlik fazla sürmemişti. Artık birbirlerine sarılıp şükürler ediyorlardı. Orada olduğumu fark etmemiş olduklarına o kadar emindim ki, içlerinden birisi “Geçmiş olsun kardeşim, Allah sizin de yardımcınız olsun.” dediğinde cevap veremedim.
  Yarım saat kadar sonra kapı bir kez daha açıldı. Yerimden kalkmaya cesaret edememiştim. Gelecek haberden değil de onca saat oturduktan sonra kalkarsam, yere yığılırım diye korkuyordum.  Gelen Oktay’ın doktoruydu. Ameliyat çok başarılı geçmiş. Herhangi bir komplikasyon yaşanmamış. Kalıcı doku hasarının gelişmediğini umuyormuş. Zaten olay anında yanında ben olduğum için de çok şanslıymış. Aksi takdirde onu kaybetmemiz an meselesiymiş, vesaire, vesaire…  Anlatıyor da anlatıyordu. O an fark ettim ki, kapının bu tarafı aslında çok daha fazla yorucu ve yıpratıcıymış. İyi ki kimseye haber vermemişim, diye düşündüm.
  Doktor gittikten sonra ameliyathanenin önünden ayrılıp yoğun bakımın bulunduğu kattaki bekleme odasına geçtim. Üçlü kanepeler doluydu. Hatta duvara yaslı duran atıl durumdaki toplantı masasının etrafındaki sandalyeler bile doluydu. Tam çıkmak üzereydim ki kapının arkasında boş bir tekli koltuk olduğunu fark ettim. Oturdum, sandaletlerimi çıkarıp ayaklarımı altıma doğru topladım. Telefonu çıkardım ve Oktay’ın abisini aradım. Onun kalp krizi geçirdiğini, gece acil ameliyata alındığını ancak şu anda iyi olduğunu, telaşlanmamasını söyledim. Neden daha erken haber vermediğime dair bir serzenişte bulunuyordu ki fazla uzatmasına izin vermeyip, hastanenin adını söyledim ve görüşürüz deyip kapattım. Onur’u ise sonra ararım diye düşündüm. Aslında şu an etrafımda dolanan birilerini görmeyi hiç istemiyordum. Konuşmayı da. Sadece uyumaya ihtiyacım vardı. Biraz yana dönersem uygun bir pozisyon alacağımı düşünüyordum. Kafamı koltuğun yumuşak arkalığına yasladım, yan döndüm ve sonra... Sonrası saçma sapan rüyalar ile bölünüp duran, yararsız bir uyku eziyeti. Artık gerçek anlamda uyuyamayacağımı fark ettiğim an tutulmak üzere olan boynumu doğrulttum, sandaletlerimi ayağıma geçirdim, yerimden kalktım ve elimi yüzümü yıkamak üzere tuvaletlere doğru yöneldim. Koridorda büyük bir duvar saati asılıydı ve dokuzu gösteriyordu. Bir buçuk saat geçmiş olmasına çok şaşırmıştım. Daha kısa sürdüğünü düşünüyordum. On, bilemedin yirmi dakika. Farkında olmadan uyumuşum demek ki diye düşündüm. Bir buçuk saatlik bir uyku, kime yetmezdi ki?
  Yüzümü yıkarken Oktay’ı düşünüyordum. Ne yapıyordu, ne hissediyordu acaba? Acı mı, korku mu, yoksa hiçbir şey mi? Bunca yolu bunun için gelmişti demek, tüm bunları yaşamak için. Gerçekten amacı neydi ya da bir planı var mıydı emin olamıyordum. Benim ise aldığım bir karar vardı ancak uygulayamamıştım işte. Hayat plan yapmaya da, kararlar almaya da izin vermiyordu demek. Olacak ne ise o oluyordu. Kader dedim. Allah beterinden saklasın.
  Aynada kendime baktım. Cildim eskisi gibi ışıldamıyordu. Gözlerimin altından dış yanlara doğru uzanan ve eskiden sadece güldüğümde beliren çizgiler artık yerleşik hale  geçmişlerdi. Oktay’ın göğsünde açılan kocaman yarık geldi gözümün önüne. Benden sadece on yaş büyüktü. Bir an adaletsizlik olduğunu düşündüm ama en azından yaşıyordu işte. Bugüne kadar da canı nasıl istediyse öyle yaşamıştı. Sallamadan, umursamadan. Yeterince umursamaz olamamıştı demek.  Belki de ben yanlış tanımıştım, olamaz mı? 

Devam edecek ;)

16 yorum:

  1. Çoğu zaman tanıdığımızı sandığımız kişiler hakkında yanılıyoruz geriye kalan ise boşa harcanmış zaman oluyor.. Kalemine sağlık.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her türlü ilişkide şeffaf ve de dürüst olmak önemli. Yanlış tanıtan utansın ;)
      Teşekkürler... :)

      Sil
  2. Oktay iyileş bak kötü olacak heyecandan bir tabak kurabiyeyi bitirmişim okurken senin yüzünden obezmi olayım:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)) Bence ölsün bir an önce de hikaye sonlansın çünkü yazarken yediklerimin listesi hikayeden daha uzun ;)

      Sil
  3. İnsanların içini görmek zor... Aslında göründüğünden farklı biri belki de Oktay... Kalemine sağlık... Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Sizi okurken sözcükleriniz ılık bir sütün boğazımdan geçerken duyduğum hissi veriyor. Tebrikler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sütü çok seven biri olarak teşekkür ediyorum :)

      Sil
  5. Evet nefis bir anlatımın var canım.

    YanıtlaSil
  6. Ölmesin ölmesin
    Valla kötü bir son üzüyor elimde değil :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kötü bitirmeye hiç niyetim yok ama bakalım 😉

      Sil
  7. Kötü bitmesin tabiiki de.
    Buzlar erisin hatta.

    Özel bir şey sormak istiyorum,yanlış anlamazsın,umarım.
    sanki bir yerler de senin yorumunda gördüm yanılmış da olabilirim.
    Güzel annemiz ikinci mi geliyor ?
    Canısı her şey gönlünce olsun.
    Sevgilerimle ailece öptüm sizi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdilik yok ne yazık ki. Ama çok isterim. Her çocuğun kardeşi olması gerektiğine inanıyorum ;)
      Biz de çok öpüyoruz. Sevgilerimle :)

      Sil
    2. Şimdilik yok ne yazık ki. Ama çok isterim. Her çocuğun kardeşi olması gerektiğine inanıyorum ;)
      Biz de çok öpüyoruz. Sevgilerimle :)

      Sil