Okumayı çok seven minik fındık faresi, kitap kokusuna, dokusuna; sayfaları çevrilirken duyulan hışırtısına bayılırmış. Öyle ki ne zaman saman kağıttan, büyük bir kitap görse çevirir kapağını, çıkar üzerine, bıyıklarını titrete titrete, minik keskin dişlerini gıcırdata gıcırdata hikayeleri okur, beğendiği bir satır olursa da koparır tadına bakarmış.
Yine bir akşam, ev halkı uykuya daldıktan sonra, büyük salonda duran kitaplığın tozlu raflarından birinin üzerine zıplamış. Minicik tırnakları ile tahta rafı tıkırdata tıkırdata bir uçtan diğer uca seğirtmiş. İncelemeye bayıldığı kalın, kırmızı kapaklı ansiklopedinin arkasına geldiğinde ise oflaya puflaya ittirmeye başlamış. Yoğun bir çabanın sonucunda; ansiklopedi paldır küldür yere düşmüş.
Bembeyaz tüylü minik fare, çıkan sese ve bıyığından süzülen ter damlacıklarına aldırış etmeksizin aşağıya atlamış. Geçmiş ansiklopedinin dip tarafına, başlamış sayfaları çevirmeye. Günlerdir yemeye değecek ancak üç, beş satıra denk geldiğinden olsa gerek; karnı açlıktan gurul gurul gurulduyormuş. Yine de meraklı minik, okuyor, okuyor, okuyormuş. Bir sayfa çevirmiş, bir sayfa daha.. ve nehir gözlü, alevden kızıl tüylü, iri gagalı papağının fotoğrafını gördüğünde öylece kalakalmış. Başlamış ilgi ile papağanı incelemeye. Bir yandan "sabah olup da insanlar uyanmadan yiyecek bir şeyler bulmalıyım" diye düşünüyor ama bakışlarını, pençesi ile boynunu kaşımakta olan papağanın parlak tüylerinden bir türlü alamıyormuş. "Acaba o papağan da benim kadar okumayı seviyor mu? Seviyorsa nereden kitap buluyor? Kitap bulamıyorsa gazete mi okuyor? Sahi o balta girmeyen, devasa ağaçlarla dolu ormana gazete giriyor mu? Giriyorsa kim getiriyor? Maymunlar mı, göçmen kuşlar mı? Gelen gazetelerin zamanı geçmiş, haberler eskimiş olmuyor mu? Yoksa ormanda gazete değil de çizgi roman mı okuyorlar?" diye kendi kendine sorup durmuş. Ta ki kapının önünde öylece kendisini seyretmekte olan Yusuf Alp'i fark edene dek. Farecik bir an kaçmaya yeltendiyse de küçük çocuğun kendisine gülümsediğini görünce vazgeçmiş. Arka ayaklarının üzeride dikilerek, ufacık siyah burnu ve uzun bıyıklarını kıpırdatarak çocuğu izlemeye başlamış. Ona merhaba küçük arkadaşım demek istiyor ama konuşamadığı için sadece vikvikliyormuş. Yusuf Alp hemen mutfağa koşmuş. Buzdolabından bir parça peynir almış ve mutfağa kadar onu takip etmiş olan minik fareciğin önüne koymuş. Farecik teşekkür ederim anlamında vikviklemiş.
O günden sonra minik fare ile küçük çocuk arkadaş olmuşlar. Çocuk, anne ve babası uyur uyumaz yataktan kalkıyor, fareciğin okuması için bir kitap ve yemesi için bir kaç parça peynir alıp kitaplığın önündeki koltuğun üzerine koyuyormuş. Farecik de sabah olmadan önce, bahçeden topladığı minik çileklerden getirip, çocuğun baş ucuna bırakıyormuş. Sonra da minimicik dudaklarıyla çocuğun yanağına bir öpücük kondurup yuvasına, uyumaya gidiyormuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder