25 Ekim 2016 Salı

VEDA 43 (Oktay)

    Ameliyatın üzerinden daha bir gün bile geçmemiş olmasına rağmen, sanki günlerdir o yataktan çıkmıyormuş gibiydim. Kaç kez uyudum, bilmiyordum. Ancak her uykuya dalışımda sanki yeni bir geceyi sabaha kavuşturmuşum hissiyle uyanıyordum.  Sırtım ağrıyordu. Ağrıyı hafifletmek üzere gövdemi sağa doğru çevirmeye çalıştığım anda göğsümde keskin bir sızı hissettim. Yastığımın yanı başında duran PCA butonunu aldım, birkaç kez bastım. Artık daha az acı hissediyordum ancak dilim damağım halen kupkuruydu. Keşke birkaç yudum su içebilseydim. İlk defa sigaradan başka bir şeyi bu kadar çok istiyordum.
  Berna, buralarda olmalıydı. Sabah bir ara Onur uğramıştı. Konuşmak istemiyordum o zevzekle, uyuyormuş gibi yaptım. Bir süre başımda dikildi, deskteki hemşirelere bir şeyler sordu, sonra da gitti. Karımı görebilmeyi çok istiyordum. Her tarafından hortumlar sarkan birisi için basit bir istek olsa gerekti. Üstelik büyük bir ameliyat geçirmiştim. Anlattıkları kadarıyla birkaç kez arrest olmuşum. İlkinde Berna döndürmüş beni. Havaalanında. İlk müdahaleyi o yapmış. Şu an yaşıyor olmamı büyük oranda ona borçluymuşum.
  Kendime geldiğim andan beri sürekli dua ediyordum. Hatırladığım bütün sureleri defalarca kez okudum. Şükürler ettim. Daha önce yaşamayı bu kadar istediğim bir anı hatırlamıyordum. Yaşamak, yaşarken değil de ölümün kıyısındayken önem kazanmıştı. Zaten hep öyle olmaz mı? Ne kadar da saçma.
  Yaşamamı isteyen tek kişi ben değildim üstelik. Sabahtan beridir yarım saatte bir gelip ilacımı ayarlayan, drenleri ve idrar çıkışımı takip eden hemşire de bunu fazlasıyla istiyormuş gibi görünüyordu. Ya da sadece işini iyi yapıyordu kim bilir.
  Ünitede yaklaşık bir düzine hasta vardı ancak görebildiğim kadarıyla benim dışımdakilerin çoğu entübeydi. Yakında buradan çıkarım diye düşündüm. Doktoruma sormak istiyordum ancak henüz kendisini görememiştim. Uyuduğum sırada gelmiş olmalıydı. Hemşire ateşimi ölçmek üzere yanıma yaklaştığında ona sordum. 
 “Öğleden sonra özel oda boşalacak, sizi oraya alacağız doktor bey.” dedi. Ona biraz da mahcup bir şekilde karımı görüp görmediğini sordum. Görmemişti.
  Yaklaşık bir saat kadar sonra aynı kızcağız tekrar geldi ve servise geçeceğimi haber verdi. Hemen arkasından açık mavi önlüklü zayıfça bir oğlan sedyeyi önü sıra iterek yatağımın yanına yaklaştırdı. Vücudumun dört bir yanından sarkmakta olan kabloları, hortumları ve uçlarında sallanan zımbırtıları düzenledikten sonra getirmiş olduğu sedyeye kaymam gerektiğini söyledi. Hemen öncesinde ise hemşire hanım beni, yanı başımda duran monitörden ayırıp, sedyenin ayak kısmında duran seyyar monitöre bağlamıştı. Sedyeye geçtiğimde üzerimde sadece çarşaf vardı. Ne bir önlük, ne de bana ait başka bir şey.  
  Yoğun bakımdan çıkar çıkmaz önce asansöre bindik. KVC servisi bir üst kattaydı. Daha önce hiç sedye ile hareket etmemiştim. Tuhaf geliyordu. Evimde bile olmadığım kadar çıplak bir şekilde, yabancı bir sürü insanın arasında uzanmış yatıyordum. Odam, uzun servis koridorunun en sonundaydı. Oraya ulaşana kadar her hasta odasının kapısında en az bir kişi vardı ve geçişimi izliyordu. Ya insanların işi gücü yoktu ya da gerçekten ilginç görünüyordum.
  Odanın kapısı açılır açılmaz sedyenin ayakucunda abim belirdi. Geldiğini bilmiyordum, çok şaşırmıştım. Beni görünce yüzüne zoraki olduğu çok belli bir gülümseme yerleştirdi. Onu hiç bu kadar çökkün görmemiştim.
   “O kadar mı kötü görünüyorum?”
   “Yok aslanım, ne kötüsü. Maşallahın var. Yırttın artık kefeni, sana bişi olmaz evelallah.” dedi.
  Sedye yatağımın yanına yaklaştığında, abim de yatağı hazırlamaya uğraşıyordu. “Berna nerede?” diye sordum. Cevap vermedi ama yüzünün asılmasına bakılırsa duymamış olamazdı. Belli ki duymazdan geliyordu. Sorumu biraz daha sesli bir tonda yeniledim. “Bırak şimdi onu. Akşama annemler burada olacak.” dedi.
 “Kaç yaşındaki kadın, getirmeyin buraya. İyiyim ben.”
 “Durmaz şimdi oralarda. Seni görmek istiyor. Serapla beraber gelecekler zaten.”
“Abi, Berna nerede, söylesene.”
“Önce bi yerleş şuraya da konuşuruz.”  Dedi. Yatağa geçerken canım çok yanmıştı. İstesem de konuşmaya devam edemezdim zaten.
  Personel oğlan, pijamam olup olmadığını sordu. Bilmiyordum. Abim refakatçi koltuğunun üzerinde duran poşetleri kurcalamaya başladı. Oradan bir don ile önü düğmeli pijama takımını çıkardı. Bu arada orta yaşlı bir hemşire içeri girmişti. Çamaşıra gerek yok dedi, boşuna giydirmeyin. “Sonda çıkmayacak mı?” diye sordum. “Doktor görsün de önce, sonra çıkaracağız.” diye cevap verdi. Bu arada pijamalarımı giymeme yardımcı oldu, ilaç şişelerini yerleştirdi, beni seyyar monitörden ayırıp yatağın yanındaki monitöre bağladı. Oksijen kanülünü de burnuma yerleştirdikten sonra odadan dışarı çıktı. Abimle baş başa kalmıştık.
  “Berna nerede?” diye sordum yeniden. “Bilmiyorum” dedi. Koltuğun üzerindeki poşetleri işaret ederek “Şunları bıraktı, sonra da hışımla çıktı, gitti.”  dedi. Bir de bu var deyip pantolonunun arka ceplerini kurcalamaya başladı. İki parmağının arasında ufak bir sim kart tutuyordu. “Seninmiş.”

20 yorum:

  1. Bakalım neler olacak... Sevgiler...

    YanıtlaSil
  2. Bazı bölümleri kaçırsam da takip etmeye çalışıyorum. Siz iyisi mi şunu kitap haline getirin bir an önce de baştan itibaren bir daha okuyalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaten artık ilk bölümleri bulmak çok zor. En iyisi dediğiniz gibi yapmak :)

      Sil
  3. merhaba blogunuzu yeni keşfettim bende beklerim:)

    YanıtlaSil
  4. Elinize emeğinize sağlık keşif etkinliğinden geliorum blogunuza.Ben de beklerim bloguma<3 sevgiler<3<3

    YanıtlaSil
  5. Hay Allah nerde ki Berna ? Beyefendinin yanında olması lazım paşam,kendini kötü hissetmesin...
    Yeni hayatında Berna olmazsa üzülür sonra...
    Berna affeder nasılsa.
    Yüreğinden öperim Elif'cim ellerine sağlık.
    Ohhh çok iyi geldin bana okumakdan büyük keyif aldım yine.
    Haftaya görüşmek üzere,bana İzmit yolları göründü yine,Ankara 'ya dönünce yeni bölümleri okumak ümidiyle hoşçakal oğluşu öpüyorum.
    Sağlıkla kal...( Bu arada Oktay'ya fazla acımasın Berna-Onur'a da bir ara bir tokat atsın şöyle okkalı..!,eminim Şebnem de farkındadır O yüzden Oktay'a o kadar kızgın,)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz de çoook öpüyoruz teyzesi ;)
      Bakalım neler olacak, arayı açtım yine.

      Sil
  6. Daha önce okumuş, yorum yazdığımı sanıyordum. Daha önceki birkaç bölümü de okumuştum, diyalogların birbiriyle akıcılığı uyumlu gidiyor. Devamını beklemedeyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Bu aralar pek yazma fırsatım olmuyor ama...

      Sil
  7. Bence bu yazılarını bir an önce toparlamalısın kalemine sağlık . Bloğuma beklerim bende Esen kal !

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşgeldiiin ;) Geliyorum hemen iadeyi ziyarete.

      Sil
  8. seyyan hanımdan başladım dinlemeye. soyadı oskay imiş. çok sevdiğim bi hoca var. ünsal oskay. acaba annesi mi onun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ciddiye alıp da araştırdım valla ;)
      ama ne güzel yorumlar var hocanın hakkında

      Sil
  9. Ne güzel bi anlatımınız var ! Devamını bekliyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler. sona yaklaştık sanırım ;)

      Sil
  10. Sevgili buzlu kalem. Artık uğra bloğuna.

    YanıtlaSil
  11. Berna yeni bir şey öğrendi sanırım!. Off Oktay offf valla bence affedilecek tarafı yok 😤🙃

    YanıtlaSil