8 Haziran 2016 Çarşamba

VEDA 27 (Berna)

  Yemek boyunca keyfim fazlasıyla yerindeydi. Hatta bir ara restoranın terasında Defne ile dans etmiştik. Artık bir tane değil, milyon tane yabancı göz bile beni izlese umurumda değildi. Ne de olsa tekrar gelecekti. Yıllardır beni böylesine savunmasız bıraktığı için kızmalıydım belki ama hayır. İçimde, dünyanın tüm kötü duygularını bastıracak kadar büyük bir özlem vardı. Ufacık bir sitem bile etmeyecektim.
  Onur ve ben eski günlerden konuştuk, güldük. Şebnem ise hiçbir şey söylemeksizin sadece izledi. Arada sataşıp, onu da muhabbetin içine çekmeye çalışıyordum ama pek oralı olmuyordu. Aslında ikimizin de sahip olduğu tek ortak özellik buydu; sebepsiz yere ortamdan buharlaşıp giden ruhlarımız. “Neyse” dedim sesli söylediğimi fark etmeksizin. “Efendim?” dedi Onur. Lavaboya gitmek istediğimi söyleyip, nerede olduğunu sordum. Üst kattaymış, çantamı da alıp merdivenlere yöneldim.
  Yukarısı oldukça tenhaydı. Masalardan birine oturup telefonumu kontrol etim. İki cevapsız arama vardı, birkaç tane de mesaj. Oktay yarım saat arayla iki kez aramıştı. Önemli bir şey olsa gerek diye düşündüm.  Gerçi öyle ise tekrar arardı. Sonra mesajlara baktım. Çeşitli mağazalardan geliyorlardı, ilgimi çekebilecek herhangi bir şey yoktu. Telefonu çantaya geri koymak istediğimde ara gözde duran biletler dikkatimi çekti. İki kişiye ait uçak biletleriydi bunlar. Biri benim adıma diğeri de onun adına alınmış biletler. İstanbul’dan Roma’ya, tek gidişlik. Uçuş yarındı. Şaşkınlık, sevinç ve heyecan karışımı bir duygu ile kalbim hızlandı. Yüzüm yanıyordu yeniden.
   Ayağa kalktığımda Onur’un yukarı çıkıyor olduğunu gördüm. Biletleri görmemeliydi. Hızlıca çantanın içine sokuşturup ona doğru ilerledim. Beni görünce durakladı; “Napıyosun orada, neden aşağı gelmiyorsun?” “Oktay aramış da onunla konuşuyordum. Dedim.  “Aradı mı sonunda?” deyip, cevap beklemeksizin tuvaletlerin olduğu bölüme geçti. Aşağı indim, hiçbir şey söylemeden yerime oturdum. Defne tabletten çizgi film seyrediyor, Şebnem ise iyice soğumuş balık kalıntılarından ona zoraki lokmalar veriyordu. Heyecanım geçmiş değildi. Çatalımın kenarıyla Meyve tabağındaki karpuz diliminden bir parça kesip, ağzıma attım. Oturduğum koltuktan teras ve arkasında boğazın karşı kıyı şeridi görünüyordu. Bol ışıklı bu fon, bir şehir manzarasından öte, balkon korkuluğuna sardırılmış lamba dizinini andırıyordu. Bir süre ışıkların hayal meyal oynaşmalarını seyrettim. Bacak bacak üstüne atmıştım ve üstteki bacağım benden bağımsız öne, arkaya sallanıyordu. Beni biraz olsun rahatlatan, durdurmak istemediğim bir devinimdi bu.  
  Eve dönüşte, Defne koltuğunda uyuyakalmıştı. Onur da konuşmuyordu artık. Arabanın içerisinde motordan kaynaklanan bir uğultu dolanıyordu, o kadar. Karşı şeritte, hızla gelip geçen araçların farları önce parlıyor sonra parlaklığın en yoğun olduğu anda kayboluyordu. Az önce fazlasıyla yoğun görünen bu delici ışık huzmesi, şehrin bina kalabalığına girdiğimizde anlamsızlaşıyor; yerini reklam panolarına, dev ekranlara ve bina aydınlatmalarına bırakıyordu. Şehirde anlamsız olan bir şey de ay ışığıydı.  Burada Ay, gökyüzüne yapıştırılmış büyük fosforlu bir süsten ibaretti.
  Bize ait olan sessizlik, eve girmemiz ve Defnenin yatağına gitmek istememesi ile son bulmuştu. Evin içerisinde ağlama ve ufak perdeden bağırma sesleri duyuluyordu. Bu kargaşayı benimle birlikte izleyen bir kişi de Onur’du ve şaşırmış görünüyordu. Uzunca bir duraklama sonrası, onu daha önce hiç böyle görmemiş olduğunu söyledi. Şebnem’in yanına gitti ve ortada büyütülecek bir şey olmadığını söyledi. Neden bağırdığını soruyordu ki Şebnem Defne’nin yatağına oturdu ve ağlamaya başladı. Neler olduğunu anlayamamıştım ama benimle ilgisi olduğunu düşünüyordum. Kesin bir şeyler saçmalayacaktı. Bu manzarayı daha fazla izlemek istemiyordum. Kendi odama geçtim ve bavulumu hazırlamaya başladım.
   Uçuş erken bir saatteydi. Yarın sabah uyanır uyanmaz bu evden çıkacaktım. Az sayıdaki kıyafetlerimi bavula doldurduktan sonra üzerimi değiştirmeden yatağıma yattım. Zorluk çekmeksizin uyumuşum. Bir ara Defne’nin sesini duyar gibi oldum. Gözlerimi açtım. Oda zifiri karanlıktı. Yataktan kalktım, ellerimle karanlığı yoklayarak ulaştığım duvarda elektrik düğmesini aradım. Birkaç kere açıp kapamama rağmen oda aydınlanmamıştı. Elektrik kesilmiş olacak diye düşündüm. Perdeyi araladım, şehir karanlıktı. Gökyüzü bomboş görünüyordu, ne ay ne de yıldız, hiçbir şey yoktu. Pencereyi açtım, deniz ve iğde kokusunu içime çektim. Defne bir kez daha seslendi, yardım et diyordu bu kez. Ses yan odadan değil de çok uzaklardan geliyor gibiydi. Karanlık odadan koşar adımlarla çıktım ve hole geçtim. Hiçbir şey göremiyordum. “Defne, defne!” diye bağırmaya başladım. Birden hol aydınlandı. Şebnem ile Onur telaşlı bir şekilde yanıma geldiler. Defne, dedim. Yardım istedi benden, odasını arıyordum dedim. Ben bunları söylerken Onur da koşarak Defnenin odasına girdi ve ışığını açtı. Şebnem de hemen arkasından gitmişti. Sonrasında Onur tek başına odadan çıktı ve kapılarını kapattı. Yanıma geldi, dirseğimi sıvazlayarak. “Rüya görmüş olmalısın, Defne gayet iyi ve de uyuyor.”  Dedi. İnanamamıştım. “Nasıl olabilir? Onun sesiydi. Hem ben uyanıktım, duyduğuma eminim.”
 “Su ister misin, ya da içecek başka bir şey?” İstemediğimi söyleyerek gülümsemeye çalıştım. Uzatmamam gerektiğini biliyordum. “Çok korkmuşsun ama o gayet iyi. Hem Şebnem de Defne ile yatacak bu gece. Merak etmene gerek yok. Hadi sen de yat.” Herkesi ayaklandırdığım için özür dileyip, odama geçtim. 

Devam edecek.... ;)



21 yorum:

  1. Yok yok berna şizofreni...

    YanıtlaSil
  2. Merakla bekleyecek bu kişi ;)
    kalemine ve yüreğine sağlık canım ...

    YanıtlaSil
  3. Yazıyı hızlı hızlı okuyorum yaa en sonunda devam edecek ve gülücük ve üç noktadan sonra yüzümde tebessüm oluyor :))))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üçüncü noktayı koyarken bende de oluyor ;))

      Sil
  4. Allahım en güzel hazinemiz aklımız !Dilerim gecici bir deprasyondur.Öyle olsun lütfen gençlere kıyamam öyküde olsa dayanamıyorum.Mutlu son istiyorummmmm.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her şey önemli ama aklın yeri apayrı ;)
      İtiraf edeyim benim de amacım mutlu son ile bitirmek ama çok da planlı yazdığımı söyleyemem. Bilgisayarın başına geçtiğim an aklıma ne gelirse yazmaya başlıyorum, sonrası akıyor. Bana da biraz sürpriz olacak yani. Ama kesinlikle ben de mutlu son istiyorum ;)

      Sil
  5. Ya, rüya mıydı hepsi! :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır, hayır rüya sayılmaz, daha kötüsü ;)

      Sil
    2. ya da güzel olur belki, bilmiyorum :)))

      Sil
  6. Aysız, yıldızsız gecede deniz ve iğde kokusu... Acaip tasvir... Hayal ettim de...

    Çok sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de ufak bir esinti, püfür püfür ;) sevgiler

      Sil
  7. Sürprizlere açık bir yolda gidiyor diziniz. Özellikle Şebnem ve Berna karakterlerinin ne zaman ne yapacakları belli olmaz.

    YanıtlaSil
  8. Ayyyysss soluksuz okudum, en heyecanli yerinde bitti:))
    1'den basladim kesintisiz okudum, ama kendimi nasil kaptirdiysam simdi yorum yazabiliyorum:))
    Sahane... Devamini bekliyorum sabirsizlikla.

    YanıtlaSil
  9. bu berna beni çok üzüyor ya. sevdim bu kadını, kaderi iyi olsun. şizofren değilse geleceği falan mı görüyor? defne de iyi olsun ya, daha küçücük o..

    YanıtlaSil
  10. Sevgili buzlu kalem. Biliyorum hayat senin için de bana olduğu kadar zor. Yoğunsun ve veda yazılarını kaleme alamıyorsun. Ama burda ben de üç öğün yeni yazı geldi mi diye bakmaktan harap oluyorum. Acaba haftanın bilinen günleri mi yazsan dizi gibi. Benim de hayatımı olumsuz etkilemez bu durum. :) :)

    YanıtlaSil