16 Nisan 2016 Cumartesi

VEDA



   Çok geç kaldım, çok! Hayata, sana ve senden kalanlara. Zihnimdeki ve gözümün gördüğü senlerin hepsini toplayıp da hayalimi yaşamaya çok ama çok geç kaldım. Şimdi bir karmaşanın içerisindeyim. Nefes alıyormuş gibi yapıyorum. Aldığım her nefesin yüreğimdeki ateşi güçlendirdiğini saklamak boş bir çaba. Ve ben artık o çabanın kimsesiz kölesiyim, kaçacak yer bulamıyorum. Gerçekte olduğum şey değilim artık. Doğaüstü bir hal benim halim, kimyada yeri yok. Yapacak bir şey olmadığı gibi, bir şey yapmaya değmeyecek kadar geç artık.  
  Kapana kısılmış gibi hissediyorum. Etrafım duvarlarla çevrili sanki. Her türlü maddi olanağım var ama kendimde adım atacak gücü bulamıyorum. Yaşantısının ardına saklanan bir korkağım ben. İşte o korkağı öldürmek günü bugün. Bugününü de, geçmişini de satıp savmak; gerekirse tüm örtülerini kaldırıp atmak günü. Yüzünü avuçlarımın arasına alıp, gözlerinin içine bakıp;
 “Bana bak aptal. Yeter artık, kendine gel. Acıysa acını yaşa, ağla, zırla, gerekirse çıldır ama artık kendine gel. Korkma artık, senin canını bu dünyada daha fazla ne yakabilir. Bırak bu göstermelik hayatı. Başka bir karakterin dublörü olmayı bırak artık. Kır bütün zincirlerini, bugün ve geçmişle olan tüm bağlarını kopar. Seni şimdide tutan neyin var, neyin yoksa sat ve git buralardan. Sonunun hastanede gördüğün o zavallı ihtiyar gibi olmasını istemiyorsan kaç git.” deme günü.
  Yastığa başımı koyduğumda aklımdan geçenler bunlardı. Öyle heyecanlanmıştım ki. Dilimde yıllardır duyumsamadığım bir tat belirmişti. İçimde saf bir huzur ve rahatlama hissi ile hemencecik uykuya daldım.
  Rüyamda beyaz badanalı, sırt sırta vermiş evlerle bezeli yüksekçe bir tepenin üzerindeydim. Tepenin eteklerinde masmavi bir deniz sonsuzluğa uzanıyordu. Gün doğumunun en güzel tonları gökyüzünü kızıllara boğmuştu ve tatlı bir esinti yüzümü okşuyordu. Kollarımı iki yana doğru açıp başımı göğe kaldırdım. İçime, karşı koyamadığım bir hafiflik doldu. Ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Korku, endişe, beni mutsuz eden tüm duyguları yer küreye saplayıp göğe yükseliyordum.
  Uyandığımda yatağın diğer yanı boştu. Hayatımdaki yerini bir türlü tanımlayamadığım adam çoktan uyanmıştı. Banyodan suyun sesi geliyordu. Gördüğüm rüyanın ve gece aldığım kararların da etkisini yüzümden anlamak mümkündü. İçimdeki ateş sönmüş, dudaklarıma ince bir tebessüm yerleşmişti. Nefes alıp vermek artık acı vermiyordu. Bu muydu yani dedim, bu kadar kolay mıydı? Bilseydim… daha önceden…
  Aslında hala değişen bir şey yoktu. Yani henüz. Bir kez daha geçmesini bekleyemezdim. Olmaz, yapamam diye düşündüm. Hemen İstanbul’a tek yönlü bilet alacaktım. Uçuş 18:15’ teydi. Hazırlanmak için yeterince zamanım var diye düşündüm. Ama önce hastaneye uğramam ve izin yazdırmam gerekiyordu.
  Küçük boy bavulu, dolabın üzerinden indirip yere koydum. Dolaptan iki kot pantolon, üç beş tişört, birkaç atlet ile çamaşır, ince bir de hırka alıp yerleştirdim.
  Banyo faslı bitmiş olacak, suyun sesi kesildi. Kalp atışlarımın hızlandığını hissediyordum. Kapı açıldı. Havlunun altındaki bir çift bacak bavulun yanına kadar gelip, durdu. Bir taraftan da havlunun bir ucuyla kulağını kurulamaya çalışıyordu.
“Hayırdır hayatım, bu bavul da neyin nesi?”
 Soru sormasını beklemiyordum aslında. Epeydir konuşmuyorduk. Bu nedenle de ne söyleyeceğimi planlamamıştım. Belli belirsiz bir sessizliğin ardından yüzüne bakmaksızın; “İstanbul’a gidiyorum. Gece Şebnem’den telefon geldi, Onur kaza geçirmiş, hastanedeymiş. Ciddi bir şey yokmuş ama bir süre hastanede kalması gerekiyormuş. Benden ufaklıkla ilgilenmemi rica etti.” Deyiverdim. Sözcükler ağzımdan öyle seri ve de öyle net çıkmıştı ki neredeyse ben bile doğru olduğuna inanacaktım.
“Şebnem’in derdi bitmez zaten. Nedense her seferinde seni arıyor. Sanki bizim işimiz gücümüz yok.” İşte, beni bıktıran ve artık maruz kalmak istemediğim meşhur Oktay tavrı tam olarak buydu.
“Ne olur başlama yine. Çekemem valla giderayak.” Dedim. Tartışmanın uzamamasını umuyordum.
“Aman neyse ney! Ne zaman dönersin?”
“Bir gideyim de.”
“İyi, git.”

“Neyse ben duşa giriyorum. Görüşemezsek eğer hoşça kal.” Dedim. Sonrası sessizlik.

Devamı gelecek..

4 yorum:

  1. Veda"ya baştan başladım. Sermin de cogu çalışan otuz yaşlarındaki kadınlar gibiymis. Maddi imkanlara rağmen kapana kısılmış, eksik kalan birşeyleri var. Bakalim zincilerini kirabilecek mi? Merak ettim. Neyse ki devamı var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ooo neler neler :) sen daha başındaymışsın, sevgiler 😉

      Sil
  2. Baştan başlamak iyi oldu,arad gelip okuyacağım.

    YanıtlaSil
  3. Veda'ya ne zamandır başlamak istiyordum, yeni fırsat buldum. Zaman buldukça okuyacağım ve yetişeceğim İnşallah. :)

    YanıtlaSil