7 Mayıs 2016 Cumartesi

VEDA-13

    Uçak alçalmaya başladığı sırada içim geçmiş. Uyanır uyanmaz telaşla saatime baktım, nerede olduğumu algılamaya çalıştım. Uçakta olduğumu fark edince yerimden kalkmaya çalıştım. Bir türlü kemeri çözemiyordum. Saç diplerim ve ensem, terden sırılsıklam olmuştu. Üşüyordum. Çok kötü bir rüya görmüştüm ve orada oturmaya devam edersem uyuyakalıp tekrar aynı kabusun içine düşeceğimi sanıyordum. Kalkmam gerekiyordu. Kalbim deli gibi çarpıyor, nefesim daralıyordu. Yanımda oturan bebekli kadın, tedirgin bir şekilde beni izliyor, diğer taraftan da bedenini benden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Sonunda kemer çözüldü. Ayağa kalktığım sırada hosteslerden biri ile göz göze geldik.  Uçağın inişe geçtiğini, yerimde kalmam ve kemerimi bağlamam gerektiğini söyledi.
  Yapamazdım. Ter, bütün vücudumu sarmıştı. Zeminin, ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Sonrası boşluk. Kendime geldiğimde koridorda sırtüstü yatıyordum. Başucumda bana bir şeyler koklatmaya çalışan, doktor olduğunu sandığım, ince beyaz bıyıklı bir adam duruyordu. Adımı sordu, söyledim. “Haftanın hangi günündeyiz?” dedi; dün, Oktay’ın ameliyat günü olduğuna göre bugün Cuma olmalıydı. “Cuma” dedim. O sırada alnımda, ateşle dağlanıyormuşçasına keskin bir acı hissettim.  Elimi alnıma götürdüğümde, büyük bir şişlik fark ettim. Kalkmak üzere bir miktar doğrulmuştum ki başım döndü, yapamadım. Şekerim düşmüş olacak, dün öğlenden beridir hiçbir şey yememiştim. “Bilinen bir rahatsızlığınız ya da düzenli kullandığınız bir ilaç var mı?” bunu yılsonu gösterisine çıkmış bir ilkokul çocuğu vurgusuyla söylemişti. Sesi titriyordu. Korkmuş olmalı diye düşündüm. Anlaşılan ilk kez böylesi bir durumla karşılaşıyordu. Gülümsedim ve iyi olduğumu, açlıktan olabileceğini, endişelenmemesini söyledim.
 Tekrar düşünmeye başladığıma göre bu sefer gerçekten kendime gelmiş olmalıydım. “Teşekkür ederim. Ben iyiyim” deyip, doğruldum. “Düşerken kafanızı çarpmışsınız. Önümüzdeki…”  Özür dileyerek sözünü kestim ve benim de doktor olduğumu, bundan sonrası için ne yapmam gerektiğini bildiğimi, yine de kendisine çok teşekkür ettiğimi söyledim. İyi yolculuklar dileyip kalktım ve yerime geçtim. Yerim artık koridor yanı idi.
   Nereye gidiyordum ben böyle. Sanki o ana dek olanlar gerçek değil, bir rüyaydı da ben yeni uyanmıştım. İçimde son derece rahatsız edici bir pişmanlık hissi vardı. Mideme kramplar giriyor, tam kalbimin olduğu yer sızılıyordu.
   Aramızda ne yaşanırsa yaşansın, bu ilişkide asla değişmeyecek olan, ondan vazgeçemeyeceğimdi. Çabalayacaktım ama olmayacaktı, öyle hissediyordum. Ve aslında her şeyin o kadar farkındaydım ki. Oktay için ben artık sadece bir alışkanlıktan ibarettim, biliyordum. Kolaylıkla vazgeçebileceği basit bir alışkanlık.
  Bir zamanlar nasıl da hırslı bir insandım, önüne hiçbir kimsenin geçemeyeceği ideallerim vardı, şimdi nasıl bu kadar görünmez ve bu kadar değersiz olabiliyordum?  Aşk mı şimdi bu, gerçekten öyle mi? Bitmez mi peki, bitsin istiyorum. Oktay yörüngemden çıksın, bu gelgitler dursun artık, ruhumu boğmasın istiyorum. Ben de nefes almak, yaşamak, yaşadığımı hissetmek, gerçekten gülmek; kalbimle, ruhumla, gözlerimin ta içiyle gülmek istiyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder