25 Mayıs 2016 Çarşamba

VEDA 22 (Berna)

  Şebnem'in beni yatıştırmak üzere söylediği hiç bir şey işe yaramıyordu. Oktay'ın aslında sandığım gibi kötü ya da düşüncesiz olmadığı, çok yorucu bir işi olduğundan eviyle ilgilenemediği ya da personel odasında duyduklarımın sıradan hastane dedikodularından ibaret olduğu…
 Sinirim boşalmıştı bir kere, bu noktadan sonra kendime hakim olmam mümkün değildi. Defneyi beyaz, uzun kollu geceliği ile balkon kapısında görünceye dek ağladım.  Göz göze geldiğimiz anda ise sadece dört yaşında bir çocuktan duyulabilecek kadar masum bir tonlama ile neden ağladığımı sordu. “Bilmiyorum.” dedim, gerçekten de neden ağladığımı hiç bilmiyordum, ama onu gördüğüm anda ağlama dürtümün tamamen kaybolduğunu hissettim. Vücudumu ondan tarafa çevirdim ve sandalyemden kalkmaksızın ellerimi öne doğru uzattım. Günah bataklığına saplanmış, oradan çıkmak için ise küçücük bir çocuğun tertemiz ruhuna tutunmaya ihtiyacım varmış gibi hissediyordum. Ve onun minicik ellerine dokunduğum anda tüm hüznüm kayboldu. Üstelik yerini coşkun bir neşe tufanına bırakarak. Hızla sandalyeden kalktım, Defne’yi kucağıma aldım ve “hadi” dedim, “çıkıyoruz.” Şebnem’in yorgun bakışları bizi takip ediyordu, içeri girdik. Odamın kapsına gelince Defne’yi kucağımdan indirdim; “hadi koş, annen üzerini giydirsin” dedim. 
  Odanın duvarına yaslanmış bir vaziyette duran küçük bavulumu açtım. Elime geçirdiğim iki üç kıyafeti dudak bükerek yatağın üzerine attım. Bu kadar az şey getirmiş olduğum için çok pişmandım. Keşke o, en sevdiğim elbiseyi bari getirseydim. Pembe şifon eteği, rüzgar estiğinde uçuş uçuş olanı. “Nasıl ya nasıl unutabildim, kahretsin!” Bavulu kapatıp bizimkilerin giysi odasına girdim. Hiç huyum olmamasına rağmen Şebnem’in dolabını karıştırmaya başladım. Zaten ne vardı ki bunda? Eskiden birbirimizin kıyafetini giymiyor muyduk? Bir taraftan kıyafetleri askıdan alıyor, yan tarafta duran ferforje ayaklı aynanın önüne geçip yakışıp yakışmadığına bakıyor, diğer taraftan da krem rengi pantolon için yaptığımız kavgayı düşünüyordum.
  Lisedeydik. Dershaneye gidecektik. Kıyafetlerimiz her zaman ortak olmuştu, o güne kadar.  Daha önce herhangi bir şeyi paylaşamama nedeniyle hiç kavga etmemiştik ancak o gün, bir önceki akşam aramızda geçen konuşmanın da etkisiyle, krem rengi saçma sapan bir pantolon yüzünden birbirimize girdik.
  Dershanede kumral, uzun boylu, çilli suratlı ama yakışıklı mı yakışıklı bir oğlan vardı. Ona, ikimizin de aşık olduğunu öğrendiğimiz o akşamdan sonra aramıza tuhaf bir soğukluk girdi. Her işte rakip gibi hareket ediyorduk ve bu rekabet ortamı fazlasıyla benden kaynaklanıyordu. Ta ki fakültede en yakın arkadaşım olan Onurla Şebnem çıkmaya başlayana kadar. Sonrasında nedense aramızdaki buzlar tamamen çözüldü.
   Dolabı karıştırmaya devam ediyordum ki köşede katlı duran mor, saten bluzu görür görmez bir çığlık attım. İstediğim tam da böyle bir şeydi evet, onu giyecektim. Şebnem’in şaşkın bakışlarla beni süzdüğünün farkında değildim, elimde bluz ile odadan çıkmaya çalışana kadar da olmayacaktım. “Defne hazır mı? E hadi ne duruyorsun, giyinsene üzerini.” dedim.  İçten içe öfkelenmeye başlamıştım. İyi olmam için saatlerce dil dökmüştü ve şimdi harika hissediyordum ama o öyle gudubet gudubet başımda dikiliyordu. “Tamam hayatım, senin işinin bitmesini bekliyordum.” Dedi. Bana laf mı çarpıyordu? Aman hiç de umurumda değil diye düşündüm. Bundan sonra böyle; kim ne düşünürse düşünsün, canım nasıl istiyorsa öyle yapacaktım. 
  Giyinmek için odama girdim, üzerimi değiştirdim. Telefonumu, dünden beridir takılı olduğu prizden aldım, çantama koymadan önce arayan var mı diye göz attım; yoktu. Ama onlarca mesaj gelmişti. Çoğu, mağazaların gönderdiği gereksiz kampanya mesajlarıydı. Tek tek silmeye çalışırken, tanımadığım bir numaradan gelen tuhaf bir mesajı fark ettim.  “Gerçek hayatta, tesadüf diye bir şey yoktur.” Yazıyordu. Gönderen numarayı aradım fakat açan olmadı. Sonra bir kez daha, bir kez daha derken hat kesildi. Numaranın kime ait olduğunu sorgulasa mıydım acaba diye düşünürken vazgeçtim. Tesadüftü işte. Biri mesajı yanlışlıkla bana atmış olmalıydı. Sonra da utandı ve yüzleşmek istemedi. Telefonu çantaya attım ve çıkmak üzere kızların yanına gittim. 

Devamı gelecek... ;)  

13 yorum:

  1. Işte aradığımız berna.. acaba mesaj atan kim?

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Oh be kendine geldi sonunda! Berna'yla aynı zamanda, aynı şeyleri hissetmemiz çok tatlı! :) Tabi onun yaşadıkları benimkinden katbekat fazla. Ama olsun. O mesaja bir iş var, bakalım ne gelecek devamında? Sabırsızlıkla bekliyorum valla. Sürekli paylaşmış mısın diye bakıp duruyorum. :D

    YanıtlaSil
  4. hoşşşşşşşşşşşşş.........

    hadi devam etsin :-)

    YanıtlaSil
  5. acaba kimm, meraklandııım:))
    blog keşif etkinliğinden geliyorum blogunuzu takibe aldım bende beklerim:') http://meleksalman.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  6. Uff artık veda 23 gelsin. Meraktan çatlıcam şu gerizekalı oktaya da iyi sinir oluyorum. Bernanın güçlü olma zamanı geldi geçiyo bile. Annem olsa berna kızım eteğini beline sok derdi :) bu bir deyiş güçlü olması adına söylenen ...

    YanıtlaSil
  7. Güzel Paylaşımlar için teşekkürler

    YanıtlaSil