13 Mayıs 2016 Cuma

VEDA 16- "BERNA"

  Bir an, evimde olmayı istedim. Mutlu günlerime ait solgun ama bir o kadar da sıcak resimlere bakmayı, yitik anılarımı tekrar bulup gün yüzüne çıkarmayı. Bu gece, anılarıma sarılıp da uyumayı. Yapıma aykırı bir istekti bu ve sanırım çocukluğumu özlemeye başlamıştım. Geçmişe dönemeyecek olmanın çaresizliğini hatırlayınca gözlerim doldu. Nasıl ki şu an evimde olabilmem imkansız ise, bundan sonraki herhangi bir anda da o mutlu çocuk bedenimde olamayacaktım. Artık kendi anımda mutlu olabilmenin yollarını bulmam gerekiyordu.
  Bir elimde bavulla yolcu çıkışa doğru ilerlerken diğer elimde, sıcacık ve de yumuşacık bir dokunuş hissettim. Kasketli küçük bir çocuk, beni annesi sanmış ve elimi yakalamıştı. Kafasını kaldırmaksızın yanımda yürümeye devam ediyordu. Her ne kadar bu büyülü anı bozmak istemesem de gayri ihtiyari “Merhaba!” deyiverdim. Çocuğun elini çekmesi ile kafasını kaldırıp önce bana sonra da şaşkın ve korkulu bakışlarla çevresine bakınması bir oldu. İkimiz de durmuştuk artık, yürümüyorduk. Arkaya baktığımda, bir kadının koşarak bize doğru geldiğini gördüm. “Bak!” dedim “Annen geliyor.”  Çocuğun yüzündeki ifade yumuşamıştı. Arkasına bile bakmadan annesine doğru koştu. Kadın yere eğilmişti. Küçük çocuğun incecik kolları ile kadının boynuna sarılması bende kıskançlıkla, imrenme arası bir duygu doğurmuştu. Geç kaldığımı düşünüyordum. Böylesi hissetmeye de hakkım yoktu zaten. Kırk yaşıma kadar geliştirmemiş olduğum bu duyguların bende yeri olamazdı.
  Geri döndüm. Çıkışa geldiğimde büyük camekanın arkasında Onur’un bana doğru el salladığını gördüm. Üç beş ay öncesinde, şu garip akıma uyup da Şermin’e rağmen inatla uzattığı sakalları yoktu artık. Ancak bıyıkları hala duruyordu. Bu şekilde, tüm minyonluğuna rağmen, yaşının gerektirdiği olgun adam görümüne kavuşmuştu nihayet. Bizim ailede herkes kilolu olmasa bile, kaba hatlı ve de cüsseliydi. Pek tabi Şermin de. O nedenle onurla yan yana durduklarında, ondan küçük olmasına rağmen, karı kocadan ziyade abla kardeş gibi görünüyorlardı. Şermin de bunun farkındaydı. Tüm o doygun kişiliğinin tek zayıf noktası ise bu tezatlık idi. Yeni görünümü en çok Şermin’imi memnun etmiş olsa gerek diye düşündüm.
   Samimi bir hoş geldin kucaklaması sonrası kolunu omzuma attı. “Hayırdır kız? Sonunda boşuyor musun herifi?”
 “Üff, yapma Allah aşkına!” dedim. Çok yorgun olduğumu, şaka maka çekemeyeceğimi, beni bir an önce eve götürmesini, yatıp dinleneceğimi söyledim. Bu sırada alnımdaki yarayı sordu. Anlattım. Eve falan gitmeyeceğimizi, beni bir an önce hastaneye  götüreceğini söyledi. “Saçmalama ya, ufacık bir şey. Ciddi bir şey olsa, manyak mıyım? Kendim gitmek isterdim herhalde.” dedim.
 “Bilmiyorum artık. Şu sıralar senden her şeyi beklerim. Bu arada Şermin acayip tedirgin, haberin olsun. Sabahtan beridir beni arayıp sorguya çekiyor; bir şey biliyor muyum diye. Ben de dedim ki; senin kardeşin, önce sana söylerdi herhalde.”
 “Yok, Onur’cuğum; vallahi de bir şey yok. Canım sıkkındı, eve barka sığamıyordum. Geldim işte. Tatil gibi düşün.”  
 “Kafandakini Oktay mı yaptı yoksa?” 
Onur hep böyle idi zaten, fazlasıyla ilgili, yani Oktay’ın tam tersi. 
 Bıkkın bir ifade ile gözlerimi devirdim. “Boş ver ne olup bittiğini sorma. Yarın hafta sonu. Beni şöyle boğazı görür bir yere götürün. İyi gelecektir bana bilirim."

2 yorum:

  1. 16.bölümünde dahil oldum ama şimdiden meraklandım. Geriye gidip baştan okusan iyi olacak. Buzlu Kalem ben de sizi takip etmek istiyorum ama bir türlü gerçekleştiremedim. Bilgisayarımın tamirciye ihtiyacı var kesin. Görüşmek üzere...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olsun canım, ne zaman isterseniz kapım açık ;) Sevgiler...

      Sil