14 Mayıs 2016 Cumartesi

VEDA 17

(Oktay)  
Eve girip hızlıca duş aldım. Tam kapıdan çıkmak üzereydim ki, aklıma Hikmet Amca geldi. İçeri girip ilaç kutusunun bulunduğu odaya yöneldim. Kutudan bir ampül kas gevşetici, bir ampül ağrı kesici, bir de beşlik enjektör çıkarıp, vestiyerin üst gözünde bulduğum küçük bir alışveriş poşetine koydum. İhtiyarda pamukla kolonya vardır nasılsa diye düşünerek aşağıya indim. Kapıyı bakıcı kız açmıştı. İlaç poşetini ona uzattım ama ablak ablak yüzüme bakınca içinde neler olduğunu açıklama ihtiyacı hissettim. O ise “İğne yapmayı bilmiyorum.” dedi. Doksan küsür yaşındaki bir adamın bakıcısıydı ama enjeksiyon yapmayı bilmiyordu. Önceki iğnelerini kimin yaptığını sordum. Berna'nın yapmış olduğunu söyleyince, içimde tanıdık bir öfke belirdi. Ben çocuk istiyorum dediğimde yoğunluktan yakınan ama her akşam en az bir saatini şu toprak kokan adama ayırmaktan geri kalmayan, iyilik meleği Berna Hanım. 
  Poşeti verip gidecek oldum, yapamadım. Ayakkabılarımı dışarıda bırakıp, rutubetli eve girdim. Doğrusu kolonya kokmak istemiyordum. Enjeksiyonu yapacağım yeri, bakıcı kıza sildirdim. İki ampulü de kırıp, içindeki sıvıları enjektöre çektim. Tavuk derisi gibi kalın, kırışık ancak süt beyazı deriyi olabildiğince gerdirdim. Kalça kemikleri parmaklarımın ucuna batıyordu. Deri ile kemik arasındaki kas kütlesine, kütle demek doğru olmazdı aslında, sıvıyı enjekte ettim.  Adamın, oflayıp puflamalar arasında dua ettiğini duydum. Bir an önce oradan uzaklaşmak istiyordum, koku dayanılmazdı. Kıza, evi sık sık havalandırması gerektiğini, bu şekilde kendisinin de sağlığının bozulacağını söyledim. Yüzünde herhangi bir ifade belirtisi olmaksızın “tamam” dedi. Bir an, yaşlanmak istemediğimi fark ettim. Eğer bu kadar yaşamayı becerebilirsem, en iyi ihtimalle sonum şu adamınki gibi olacaktı. Evde ne idüğü belirsiz, beceriksiz ve de suratsız bir kız; çoluk yok, çocuk yok. Of Berna of! Neyin inadıydı ki bu? 
   Telefona baktım, saat sekize geliyordu. Koşarak yarım kat merdivenden indim, arabaya bindim ve sokaktan hızla ayrıldım.

(Berna)
  Hava kararmak üzereydi. Yabancı olduğum caddelerden, sokaklardan geçiyorduk. Onur, yol boyunca nefes almaksızın konuşmuştu. İşlerin ne kadar yoğun olduğundan, eve vakit ayıramadığından şikayet ederek başlamıştı konuşmasına. Sonra beraber çalıştığı insanların hiç de merak etmediğim ayırıntılarla dolu hayat hikayelerini dinledim. Bir an, Oktay’ın az konuşuyor olmasının daha iyi olduğunu bile düşündüm. Arada bazı şeyleri kaçırmış olacağım, sorduğu sorulara anlam veremeyip tekrar ettirmek durumunda kaldım. Aslında Onur’u da muhabbetini de çok severdim ama ne olduğunu anlamıyordum. Galiba artık dünya gibi sevdiğimi düşündüğüm insanlar da çekilmez bir hal almıştı. Sıkıldığımı fark ettiğinde çoktan eve gelmiştik. “Neyse canım, ben çok konuştum galiba kusura bakma ne olur, özlemişim.” dedi. “Yukarı çıkınca dinlenirsin. Gerçi bizim ufaklık rahat da bırakmaz seni ya.”
   Öyle ya. Ben onu hepten unutmuştum. Keşke hava alanından  olsun, bir şey alsaydım. Kendimi bir an gereğinden fazla kötü hissettim. Yakınlarda oyuncakçı, kitapçı falan olup olmadığını sordum. Saçmalamamı, benim gelmiş olmama fazlasıyla sevineceğini, başka da herhangi bir şey beklemeyeceğini söyledi. Doğrusu çok özlemiştim cadıyı. Görmeyeli aylar olmuştu.
  Yukarı çıktığımızda alev saçlı prensesim kapının eşiğinde oturmuş bizi bekliyordu. Görür görmez yerinden kalktı, yalın ayak merdivene koşup, ona doğru eğilmemi beklemeksizin boynuma atladı. Sımsıkı sarılmış, bırakmıyordu. Benim de ayrılmaya hiç niyetim yoktu zaten. Onu kucakladığım gibi aldım, içeriye götürdüm. Defne kucağımda, Şermin’le öpüşüp koklaştık.
  O an evim o kadar uzak ve yabancı gelmişti ki, bir daha dönmek istemediğimi fark ettim. 

8 yorum:

  1. Yine çok güzel.Geleceğin senaristisin sen canım. Kutluyorum. Sevgilerimle:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Böyle beğeniler aldıkça durmaksızın yazmak istiyorum ;) Sevgiler...

      Sil
  2. Bu kez de en güzelinden olmuş arkadaşım ... Emeğine ve yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok ama çok teşekkür ederim :) sevgiler...

      Sil
  3. iyi rastlaşmışız. ne güzel yazıyormuşsun...

    YanıtlaSil
  4. veda. sürekli öyküydü bu de mi. okumadım başını. ama sen yazmayı seviyon blogu da seviyon. bi de, arkadaşlarımızla hep tatlı olumlu iletişimdesin. çok kutlarım ki seni valla. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne tatlısın, ne hoşsun sen de ;) teşekkür ederim :)) Veda, kısa bir öykü olacaktı ama uzadıkça uzuyor, arkası yarın gibi bir şey oldu artık.

      Sil