Eve varır varmaz duşa girmiştim. Ne kadar yıkanırsam yıkanayım, üzerime sinen o rahatsız edici kokulardan kurtulamıyordum. Kokunun burnuma işlemiş olduğunu, zamanla geçeceğini fark ettiğim zaman bir kez daha liflenmekten vazgeçtim. Güzelce durulandıktan sonra duş kabinin üzerinden sarkan havluyu çekip, belime geçirdim. Mutfağa gittim. Çaydanlığa su koyup, kaynamaya bıraktım.
Dolaptan üç tane yumurta ile iki iri domates alıp tezgahın üzerine koydum. Tereyağı kasesinden tavaya sıyırdığım bolca tereyağı çoktan erimeye başlamıştı. Bu sırada üstünkörü doğradığım biberleri tavaya döktüm. Domatesleri de soyup kesme tahtasında doğradıktan sonra bıçağın kenarıyla biberlerin yanına ittirdim. Çaydanlıktaki su fokurduyordu. Çekmeceden aldığım dökme çaydan üç kaşık koyduktan sonra kaynayan suyun bir kısmını demliğe aktardım. İçeri gidip üzerime temiz bir şeyler geçirdim ve bir sigara yakıp mutfağa girdim. Sigara kokusu sinmesin diye pencere ile balkon kapısını açtım. Telefon çalıyordu, bakmadım. Yumurtaları tavaya, domateslerin üzerine kırıp, tuz da serptikten sonra kabaca karıştırdım, kapağı kapattım. Sevmiyordum yumurta akının vıcık vıcıklığını.
Menemen tavası ile bir bardak çayı alıp balkondaki tozlu masanın üzerine koydum. Tekrar mutfağa girip, eve gelirken fırından aldığım taze ekmek somunlarının olduğu poşet ile balkona geri döndüm. Sandalyeye oturduğum sırada çatal getirmediğimi fark ettiğimden söylenerek belki hiç kullanmayacağım o çatalı almak için kalktım. Kullanmadım. Menemeni, ekmek bana bana, tavanın dibi tertemiz olana dek sıyırarak yemiştim.
İkinci bardak çayımı koydum, bir de sigara yakıp, internete girmek üzere telefonu elime aldım. Beş cevapsız arama ile bir de mesaj vardı. Aramaların dördü Ömür’den, biri de bilmediğim bir numaradandı. Mesaja baktım. “İyi misin?” yazıyordu. Neden kötü olmam gerektiğini anlamamıştım. Geceye dair hatırlamadığım hiçbir şey yoktu. Müzik sesinin rahatsız edici yüksekliği ve kalabalık barın insan gürültüsü kulaklarımdaydı hala. Heyecandan oldukça uzak öpüşmelerimizin tatsızlığı, çıkışta Ömür’ü bırakmak üzere evine gidişte, kapıdan dönmeyişim ve gece. Hayır. Kötü olacak bir şey yoktu.
Devam edecek ;)
devam etsin :-)
YanıtlaSilSevgiler
Teşekkürler ;)
Silsevgiler...
O koku üstünden çıkmasın inşallah oktay bey!
YanıtlaSil:D Oktaylar nefret edecek benden :))
SilÇok güzel yine canım.Bekliyorum.Sevgiler :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :)) sevgiler
SilAnlatımınız çok güzeldi çabucak bitti,devamını bekliyorum.
YanıtlaSilİlk cümlenizle sanatınızı konuşturmuşsunuz:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler, sevgiler :))
SilSade, yalın bir dille günlük hayattan bir kesit. Akıcı bir dil, okurken sürüklüyor insanı. Ve sonrasını düşündürüyor, merak ettiriyor.
YanıtlaSilÇok teşekkürler ve de sevgiler :))
SilOktay'a o kadar sinir oldum ki... Neyse devamını okumadan hanımefendiliğimi koruyup bir şey demeyeceğim. :D Yine çok güzel bir bölüm olmuş valla, kalemine sağlık! :)
YanıtlaSil:DD değmez bence de
SilTeşekkürler ve de sevgiler ;)
Baştan başladım düşüncelerimi her satırda paylaştım.Biriktirip okumalıyım kitap gibi betimlemeler o kadar güzel ve yalın ki öyle çok betimlemeleri sevmeyen ben hiç sıkılmadan okuyorum diger bloglara zaman ayıramadım neyse telafi ederim değdi.Sade,yalın akıcı bir diliniz var tebrikler.
YanıtlaSilÇok teşekkürler :)
SilBöyle güzel yorumlar aldıkça keşke sadece yazmaya ayırabileceğim daha çok zamanım olsa da bir çırpıda bitirebilsem diyorum ama ancak böyle parça parça yazabiliyorum.
Sevgiler ;)
uzun bir veda diyosoooon :)
YanıtlaSilbundan sonraki bölümlerin arkasına "bitmez" mi yazsam acaba ;)
Silbitmeyen veda. bitmeyen senfoni bitmeyen kavga var bi deeee artııık frozen pen'den unfinished goodbye :) madem bi de son yazısımı okusan yaaaa noooluuur :)
YanıtlaSilOkudum ben onu, sırıtma etkisi hala yüzümde ;) hele o son cümle :)))
Silpiki :)
SilBu cümlenin güzelliği nedir arkadaşımmmmm :))))
YanıtlaSil"Gün ışığı, açılmamakta direnen göz kapaklarımda eriyerek göz bebeklerimi yakıyordu"
Son zamanlarda ışığı görmeden uyandığımızdan (çocuktan ötürü) özlemişimdir o hissi, ondandır yani :))
Sil