27 Mayıs 2016 Cuma

VEDA 23

(Berna)

  Şebnem aradığı sırada, Onur’un sporu çoktan bitmiş ve sitenin içinde bulunan markette alışveriş yapıyormuş. Arar aramaz geldi, duş alıp hızlıca hazırlandı, on dakika kadar sonra da araçla apartmanın önündeydi.  “Nereye gidiyoruz” diye sordu Onur. Eli yanındaki koltuğun başlığında, arkaya dönüp,  özellikle bana sormuştu.  Hava çok güzeldi, bahardan ziyade yaz gibi. “Açık hava bir yere gidelim, ağaçlık olsun ama deniz de görsün. Tabi mümkünse sakin olsun, öyle kalabalık falan olmasın.”  dedim.  Onur gülerek, “Demek kendine geldin kız, aferin! Ama hafta sonu İstanbul’da öyle bir yer bulamazsın. Hem biraz erken uyanmış olsaydın istediğin tarzda, en azından gece de kalabileceğimiz bir yere giderdik. Artık geç oldu.” deyip bir iki dakika düşündükten sonra gaza bastı. “Sen sakinliği, ağacı falan boş ver de Bebek tarafına gidelim. Ben Defne’yi parka götürürüm, siz sahilde yürür muhabbet edersiniz. Akşam da balık yer, döneriz. Olur mu?”
 “Valla bana uyar, olur mu Şebnem’ciğim?” Defne sevinç çığlıkları atıyordu. Ben de şımarık çocuklar gibi şen, gövdemi koltukların arasından öne doğru uzatmıştım. Şebnem biraz ciddi, biraz da tedirgin çenesindeki görünmez bir kabarcıkla oynuyordu. Benim sesimle irkildi, “Tabi bitanem, sen nasıl istersen?”
  “Ama olmuyor böyle, sıkma canını nolur. Bak anlattığıma pişman olmak üzereyim. Ben o kadar mutluyum ki şu anda, hiçbir şeyin önemi yok. Sen de gül biraz hadi.”
 “Yok hayatım, yanlış anladın. Bir sorun yok, sadece birazcık başım ağrıyor, ondan. Hem ağrı kesici aldım çıkmadan önce, geçer az sonra.” Nasıl olduysa rolleri, duyguları değişmiş gibiydik. Ama onun bu hali canımı sıkmaya başlamıştı. Neden böyle yapıyordu? Benim mutlu olmamı istemiyor muydu, anlamıyordum. İyiyim dememe rağmen hala karalar bağlamış, oturuyor. Aslında benim için üzüldüğünü de hiç sanmıyorum. Sadece, hayatındaki mükemmelliğin, uzak bir noktadan da olsa kırılacak olması, onu üzen. Bizim Oktay’la mutlu olmadığımız başından beridir bilinen bir şey zaten. Sanki Onur şu ana kadar hiç mi bir şey söylemedi, Şebnem’e? Bu güne kadar kaç defa konuştuk. Gerçi belli olmaz ona. Nasılsa karısı, hayatındaki en kıymetli şey onun. Öyle gereksiz şeylerle kafasını yordurtmaz.
  Defne, şen şakrak, dışarıda gördüğü kuşların isimlerini saydı. Hem de yol boyunca hiç susmadan. Onun bu geveze halleri daha çok babasına benziyordu. Onur, konuşmasının başında, sporun kendisini ne kadar da iyi hissettirdiğine dair bir takım örnekler vermiş; sonra da yeşil çayın faydalarından bahsetmişti. Normalde kocasının ağzından çıkan her bir kelimeyi dikkatle dinleyen Şebnem ise oldukça kayıtsız görünüyordu. Bir ara telefonumun titreşimi hissettim. Dünkü numaradan yeni bir mesaj daha gelmişti. “Gerçek hayatta tesadüf diye bir şey yoktur.” Bu kadar da olmaz diye düşündüm. Biri benimle dalga mı geçiyordu? Tam mesajın geldiği numarayı çevirecektim, telefonum çaldı. Güzel bir kadın sesi “İyi günler Berna.” dedi. 

(Oktay)

   Kapıcıdan gazete ve iki paket mentollü istedim. Dönerciyi aradım, bir buçuk, soslu kaşarlı dürüm ile iki tane içli köfte söyledim. Kapının zili çaldığında salondaki koltuğun üzerine uzanmış, dünkü izleyemediğim maçın tekrar yorumlarını seyrediyordum.
“ ….hem yeşil beyazlılar, hem de sarı kırmızılar sahadan istediği sonuçla ayrılamadı. Bir birlik beraberliğin ardından….”

     Zilin tekrar çalması üzerine yerimden doğrulmuş, bu sırada kolçağın üzerinde duran kumandayı yere düşürmüştüm. Pil kapağı kalorifer peteğinin altına fırlarken piller, ikili koltuğun altına doğru yuvarlanmıştı. Söverek gittim ve kapıyı açtım. Döner paketini aldım yandaki vestiyere koydum. Rafta duran cüzdanımdan kredi kartını alıp teslimatçı oğlana uzattım. O, post cihazının düğmelerini tuşlarken ben de cüzdanda bahşiş için bozukluk arıyordum. Dört buçuk lira vardı, oğlanın uzattığı cihaza şifreyi tuşladım. Fişleri alırken dört buçuk lirayı oğlana verdim. Tam kapıyı kapatıyordum ki asansörün sesi geldi. Oğlan merdivenlerden iniyordu.  Gazete ve sigaralarımın geliyor olabileceğini düşündüğümden kapıyı kapatmadan önce bir süre bekledim. Asansör, bulunduğum katta durdu. Kapıyı araladım; asansörün kapısı açıldı. Üzerinde kot ve bluz, yüzünde gülümseme ile karşımda Ömür belirdi.

Devam edecek ;) 

14 yorum:

  1. En heyecanlı yerinde sezon finaline giren diziler gibi ya... Ama olmaz ki böyle. :( Çok bekletme bak. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :D benim dizi finali görmeyecek galiba
      Kıyıp da bitiremiyorum

      Sil
    2. Kıyma ya böyle sürsün, gitsin. :D Tabi her güzel şey gibi bu da bir gün bitecek ama :'(

      Sil
  2. Bernaya da bir tane onur ayarlasan keşke. Sonuçta yazarların super güçleri ve sihirli dernekleri var...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olmaaaaaz! O Oktay'a aşık. Yine de belli olmaz tabi ;)

      Sil
  3. Merhaba blogunuzu yeni keşfettim ve artık takipteyim :)
    Bana da uğrarsanız çok sevinirim...

    YanıtlaSil
  4. Ne kadar akıcı anlatıyorsun!

    YanıtlaSil
  5. Merak ettim Şebnem'in derdi ne.Çok güzel,merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir ipucu vereyim; Berna'yı en iyi Şebnem tanıyor ;)

      Sil
  6. Berna'nın hataları yok mu hiç? Heyecan tam gaz :)

    YanıtlaSil